Kayıtlar

Osmanlı Mimarisinin Yapısı ve Özellikleri

Osmanlı Mimarisinin Yapısı ve Özellikleri  Osmanlı Mimarisi Erken Dönem, Klasik Dönem ve Geç Dönem Osmanlı Mimarisi olmak üzere üç dönemden oluşur. ERKEN DÖNEM OSMANLI MİMARİSİ  Erken dönem mimarisi 1299 yılında Osmanlı Devleti’nin Osman Gazi tarafından Söğüt'de Osmanlı'nın tarafından kurulması ile 1501 yılında Bayezid Camii'nin (1501-1505) inşaatının başlaması arasındaki dönemi kapsar.1437 yılında inşaatı tamamlanan Üç şerefeli Camii hem erken dönemin en önemli yapıtlarından kabul edilmektedir; hem de klasik dönemin özelliklerinden olan iç avluya sahip planlar ve ana kubbe öğelerinin ilk kez uygulandığı bir yapıdır. 1365 ile 1453 yılları arasında devlete başkentlik yapmış olan Edirne'de ise ağırlıklı olarak cami ve medrese inşa edildi. Bizans mimarisi ve Selçuklu mimarisi etkilerini taşısa da bu dönemde klasik döneme dayanak oluşturacak fikirlerin ilk uygulamaları gerçekleşti. Ayrıca Klasik dönemin en önemli mimari kavramlarından birisi olacak kubbe kullanılması

Barok Mimarisi

BAROK MİMARİSİ  Rönesans’ın geometrik düzen, matematiksel akılcılık (oran ve orantı formülleri vb) ve uyum ilkeleriyle çelişen bireyselci Maniyerist tasarım anlayışı 17. Ve 18. Yy da da artarak sürmüştür. Bu yy larda ortaya çıkan ve ‘barok mimari’ olarak bilinen bu yeni akım, Rönesans’ın yalınlıkla da ifade edilen biçim anlayışıyla taban tabana zıt, muğlaklık ve karmaşıklık üzerine kurulmuş yeni bir tasarım anlayışının savunucusu olmuştur. Bu yeni anlayışta plastiklik, mekansal derinlik ve ağır bezemelerle desteklenen iç mekan ön plana çıkmaktadır. Barok sözcüğü, 18. Yy yazarları tarafından, bu dönemin onlara garip gibi görünen özelliklerini ifade etmek düşüncesiyle, Portekizce’de ‘şekilsiz inciler’ anlamında kullanılan, ‘baroco’ kelimesinden türetilmiştir. Rokoko sözcüğü de Barok ekolünün son dönemini tanımlamak için yine aynı şekilde yazarlar tarafından, Fransızca’da deniz kabuğu şeklindeki yapay mağaralar için kullanılan ‘rocaille’ sözcüğünden türetilmiştir. MİMARİ ÖZELLİKLER 

Avrupa'da Gotik, Rönesans ve Barok Mimarileri

Resim
 Avrupa’da Gotik, Rönesans ve Barok mimarileri farklı ortamlarda doğup gelişmiş, mimari biçimlenmeleri de farklı olmuştur. Gotik mimarinin doğduğu Ortaçağ, ruhani-uhrevi yetkinliğe ve öbür dünyadaki kurtuluşa, Rönesans’ın doğduğu Yeniçağ ise, dünyevi yetkinliğe ve bu dünyadaki kurtuluşa önem veriyordu. Bunun anlamı, insanın öbür dünya nimetlerinden vazgeçmesi ve bu dünyanın nimetlerine önem vermesi oluyordu. Ortaçağ dogmalarının yerini Yeniçağ’da bilgi, dünyevi güzellik, kişisel başarı, mal ve mülk alıyordu. Barok’ta ise, Rönesans akılcılığı (rasyonalizm), yerini duygulara ve sübjektivizme bırakıyordu. Bu farklılıklar mimaride, özellikle çatı ve cephe düzenlerinin farklılaşması ile somutluk kazanıyordu. Gotik’in adeta sonsuzluğa ve Tanrı’ya yükselir gibi inşa edilmek istenen dikey ve ufki sistemli bazilikal yapısı, Rönesans’ta merkezi sistemli yapıya ve cephede yatay hatlara dönüşüyordu. Barok’ta ise, Rönesans’ın sakin figürü hareketleniyor, organik ve esnek formlar ile sessizlik gürül

Yöresel Konut Mimarisi

"Yöresel Mimari" Nedir ? M.Ö. 11 000'de Jeriko (Eriha) ile ilk yerleşmeler görülür. Bina topluluklarına kent adı, ancak o aglomerasyonda üreticiler ve tüketicilerin organize olması durumunda verilebilir. Bu organize olma durumu yeni bina türlerini, dolayısı ile de yapı sanatında uzmanlaşmayı doğurmuştur. İşte çağlar öncesinden günümüze kadar yaşam geliştikçe yapı sanatı daha sonra da mimari gelişti. Bir taşı diğerinin üzerine koymakla işe başlayan insan günümüzde en ileri teknolojiyi mimarlıkta kullanabilmektedir. Zaman geçse de günümüzde hâlen binaların üç süreç ile yapıldığı görülmektedir: 1. İlkel topluluklarda etkinliklerde henüz herhangi bir uzmanlaşma görülmez. Kişi tek başına veya ailesi ile birlikte bildiği birkaç basit teknik ile bir bina yapabilir. Bu bina genelde bir barınaktır ve her türlü organizasyondan yoksundur. Bu süreçle meydana gelen binalar aynı tipte olup, genelde doğada bulunan malzemenin olduğu gibi kullanılması ile yapılırlar ve sonuç olarak

''Yedi Kocalı Hürmüz'' Tiyatro Katılım

Resim
Yedi tepe üzerine kurulmuş İstanbul'un, yedi iklim dört bucağa nam salmış yediveren gülü, altı kocalı Hürmüz'ün yedinciyle aşkı bulmasının komikli, absürtlü, entrikalı, şarkılı, danslı, şen şakrak hikayesi... Yedi Kocalı Hürmüz. 2 perdeden oluşan, güldür güldür eğlendiren 2 saat 35 dakika süren harika bir deneyimdi. Hürmüz rolünü üstlenen Pelin Dikmenoğlu'nun sahneye kattığı güzellik bir yana, sesinin ahengi bir yana, geriye kalan tüm oyuncuların perfomansları başlı başına harikaydı. En son ne zaman bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. Korodaki ekibin sahneye katmış olduğu eğlencenin tadı damağımdan eksilmedi. İçerisinde her türlü insani duyguyu barındırdığı için olaya ayrı bir hava katılmıştı. Hamam sahnesinde bayanların kıskançlığı ve Hürmüz'ün onlarla birlikte yapmış olduğu atışmaları, 7 kocanın aynı anda idare edilebilmesi ve her birinden paçayı bir şekilde sıyırabilmesi beni en çok güldüren olaylardan birkaçıydı. İşte bu eğlendiğim tiyatro oyunundan birkaç kare;

Sağlamlık

Resim
Yapı Nasıl Ayakta Durur? Bir yapının en görünür kısmı strüktürü ya da onu ayakta tutan  sistemdir.  Bugünlerde mimarlar ve mühendisler çok az malzemeyle çok iş yapan yerçekimine meydan okur gibi görünen strüktür yapmaktan hoşlanıyorlar.  Bir yapıya baktığımızda onda duyduğumuz hisler algısal strüktür ve yapıyı taşıyan iskeletle gördüğümüz şey fiziksel strüktür kavramları olarak karşımıza çıkar.  Bazı mimarlar ağırlık duygusunu yansıtmak için çok uğraşmıştır. Özellikle Frank Furness  , Philadelphia, Provident Life and Trust Company binası tipik bir örnektir. Önceden yıkılan bu bina ağırlık duygusunu açıkça dışa vuruyordu ve yapı bölümleri aşağıya doğru kayarak birbirinin içine geçirilmiş ve sıkıştırılmış gibi görünüyordu.  Atina'daki Panthenon'u gördüğümüzde biri diğerine baskın olmayan yatay ve düşey öğeler arası özenli dengenin ''incelikli bir kuvvetler dengesi'' ve Yunan Felsefesi İdeali olduğunu anlarız. Saint Pierre Katedrali, Beauvais Fransa ince d

Ergonomi ve Antropometri

ERGONOMİ Ergonomi: İnsan, ekipman, çalışma alanı ve çevresi arasındaki ilişkileri inceleyen ve bunlardan doğan problemler setini anatomi, fizyoloji, psikoloji birimlerinin temel bulgularından faydalanarak çözmeye çalışan bir bilimdir. Yunanca ''iş yasası'' anlamına gelir. Diğer bir tanıma göre ergonomi; insanların anatomik özelliklerini, antropometrik karakteristliklerini, fizyolojik kapasite ve toleranslarını göz önünde tutarak endüstriyel iş ortamındaki tüm faktörlerin etkisi ile oluşabilecek, organik ve psikososyal stresler karşısında sistem verimliliği ve insan-makine-çevre uyumunun temel yasalarını ortaya koymaya çalışan çok disiplinli bir araştırma ve geliştirme alanıdır. Diğer bir tanıma göre ergonomi; ''insanların anatomik özelliklerini, antropometrik karakteristiklerini, fizyolojik kapasite ve toleranslarını göz önünde tutarak endüstriyel iş ortamındaki tüm faktörlerin etkisi ile oluşabilecek, organik ve psikososyal stresler karşısında, sistem ver